
Nobel ödüllü, Norveç’li yazar Knut Hamsun’un en ünlü ve ilk romanı olan Açlık, son derece yoksul fakat aşırı gururlu bir genç yazarın açlıkla olan mücadelesini anlatıyor. Hamsun’un büyük bir Dostoyevski hayranı olduğunu, kendi kahramanına serpiştirdiği Raskolnikov karakterinin izlerinden görebiliyoruz.
Hamsun, romandaki baş kahramanı Tangen’in zihninin işleyişini, ruh halinin değişkenliğini ve ıstırabını o kadar büyük bir ustalıkla aktarıyor ki, arada okuyucu durup nefes almak, şükretmek ihtiyacı duyuyor. Bence açlığı şiddetli yaşamamış birinin o hezeyan, paranoya, fiziksel acı halini bu kadar iyi anlatabilmesi mümkün değil. Ve o açlığı, çaresizliği okudukça eğer bir yerde aç birini görürsem fark etme ve yardım etme imkanım olsun diye dua ettim.
Romanın diline gelince, ben sonunda dayanamayıp iki çeviriyi de okudum. İkisini de farklı yerlerde başarılı buldum, Behçet Necatigil’in çevirisi dönemin dili sebebiyle daha kaba gelebilir, fakat romanın geçtiği zamana daha uyumlu. Detaylarda da ufak tefek farklılıklar yakaladım fakat özellikle romanın o meşhur giriş cümlesi iki çeviride çok farklı;
“Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir *Kristiania’da aç açına sürttüğüm günlerdeydi…” B.N- Varlık
“O sıralar *Kristiania’da, gelip geçende izler bırakan bu ilginç kentte, başıboş dolanıyor ve açlık çekiyordum…” DC/HŞ- Can
*Kristiania: Oslo
Hazmetmesi zor bir roman, kendini iyi bir okuyucu olarak tanımlayan herkesin okuması gerek. Tavsiye ediyorum 👌🏼
Comentários